10 Mayıs 2012 Perşembe

PARAMETRELERARASI ETKİLEŞİMLER


Parametre Nedir?

Parametre, fiziksel sistemlerde boyut ve değişken olarak da tanımlanır. x-y-z mekan, t zaman parametresidir. Zihinsel ve kültürel kategorilerde ise bu denli açıkseçik tanımlar yapılamayabilir. İkinci Sanayileşme için alfabetik olarak tanımladığımız ve irdelediğimiz parametreler o denli birbirinden bağımsız değildir. Örneğin bilgisayar, robot ve siberuzay kategorileri ortak arakesitlere sahiptir.

Parametrelerin ortaya çıkışı:

Birinci Sanayileşme’de buhar makinalarının ortaya çıkışına bakalım. Buhar gücünün insan gücünden daha büyük işler yaptırabildiği uzun süredir bilinmesine karşın, kömürün verimli olarak çıkarılıp dayanıklı buhar makinalarının yapılması birkaç yüzyılı bulmuştur. Lokomotifin icadıyla ise mesafeler çok kısalmış, ticaretten bilgi akışına herşey bir çığ gibi hızlanmıştır. Ancak bu durumda buhar makinaları Birinici Sanayileşme’de bir parametre olabilmiştir.

Parametrelerin silinmesi ve geçersizleşmesi:

Buhar makinaları devreye girerken, rüzgar ve su değirmenleri devreden çıkmıştır. Oysa bunlar yüzyıllarca yine insan gücünün yapamadığı işleri yapmışlardır. Keza petrollü motorların icadı ile buhar makinaları devreden çıkmıştır. Bugün de yavaş yavaş benzinli motorlar devreden çıkmaktadır; elektrikli ve yağ-alkol karışımlı motorlar çevre kirliliğini azaltmak için devreye sokulmaktadır. Bunlar parametrelerin kültürel modlar içinde silinmesi ve geçersizleşmesi için örneklerdir, kimse buhar gücüyle çalışan bilgisayar tasarlamadı.

Parametrelerin etkileşimi:

Bugün dünyada enerji kaynağı olarak onlarca malzeme kullanılmakta. Buna ‘parametrelerin yatay etkileşimi’ denilebilir. Nükleer enerjinin, barajlar yerine elektrik üretiminde kullanımına ise ‘dikey etkileşim’ denilebilir.

Parametrelerin etkileşimi her zaman birbirinin ikamesi (biri varken diğeri yok) olarak tanımlanmayabilir. Parametreler kimi birbiriyle sinerji yaratır, kimi anerji (toplamda daha az sonuç) yaratır, kimi birbirine karşı nötr kalır. Dolayısıyla toplamdaki panorama-görüngü, titreşen ve salınan parametreler ve parametrecikler dağılımıdır.

Parametreler tanım olarak kendileri kalırken, aynı zamanda birçok öğe onlara eklenebilir ve/ya onlardan çıkabilir ki bu bir arabanın tamir edilirken ve parçaları değiştirilirken de, o araba olarak tanımlanması gibidir. Bu değişim iki parametre etkileşirken de ortaya çıkabilir. Örneğin lokomotifler bugün elektrikle veya motorinle çalışabiliyor. Nükleer enerjiyle çalışan gemiler ve denizaltılar mevcut.

Kültürlerde ise parametrik etkileşime en güzel örnek melez dillerdir. Herhangi iki dil / altkültür karşılaşınca bazı sözcükler eksilerek, bazı sözcükler eklenerek yeni bir dil oluşur.

Demek ki burada altkümelerin artış ve eksiliş zaman dizilerini haritalarsak, asıl parametrelerin de haritasını kabaca çizmiş oluruz.

İnterparametre Örneklemeleri

İnternet-robot: İnternete bağlanabilen bir robot, en büyük ansiklopedi-sözlükten daha işlevsel bir bilgi kaynağı olabilir. Keza uzman robotlar için internet polibe ulaşmaktan yeni açmazlar için yardıma dek birçok işlev taşıyabilir.

İnternet-yapay zeka: İnternetin kendisi bir yapay zekadır, proto bir yapay zekadır ama tamama yükseltgenecektir. Bunun nasıl olacağını ise henüz bilmiyoruz.

İnternet-yazılım insan: İnternet-yazılım insan etkileşiminin internet-zihin etkileşiminden milyonlarca kez hızlı olabileceği umulur. Bu da eğer internette şimdiye dek yeterince bilgi birikmişse, birçok paradigmatik eşik sıçramasının birarada yapılabilmesi mümkün olacak demektir.

İnternet-bilgisayar: İnternet bilgisayar olmadan olamazdı ama bilgisayar internetsiz de vardı. Burada önemli olan durum, internet olsun, robot olsun, hiçbirinin bilgisayarlar yaratılırken önceden düşünülmediği. www2 ile birlikte internetin de başkalaşacağı öne sürülüyor. Onu göreceğiz.

Bilgisayar evreleri (elektronik, optik, vd): Bilgisayarlar delgi kartları kullanarak işe başladı, yumuşak diske geçti, sert diske geçti, şimdi de CD evresinde.

Bilgisayar-robot: Tüm robotlar da birer bilgisayar içerir, hatta insan gibi 5 duyu-dil kullanacaksa, onlarca bilgisayar içerebilir. Bilgisayarların tüm gelişmeleri robotlara birebir yansırken, robotlar için başka etkenlerinde geliştirilmesi gerekir, özellikle de mekanik dalındakilerin. En son yapılan robot-sandalye bu konudaki sorunların hemen hemen tümüyle çözüldüğünü gösteriyor. Bu durumda ileride insan bedeninden daha hızlı, esnek, güçlü robot bedenlerin de yapılması mümkün demektir.

Uzay x ölümsüzlük: Yeryüzü’nde ölümsüzlük elde etmenin uzaya gitmeyi engellemesi doğaldır, çünkü uzayın koşulları denetlenemez ve çok değişkendir. Ayrıca, ölümsüzlüğün daha çok bilme çabasına insanı iteceği de sölenemez şimdiden. Ölümlü insanların tamamına yakını öğrenmediğine göre, ölümsüzlerin de pek farklı olması umulamaz. Ölümsüzlüğün değişimden çok, durağanlık getirmesi de olağandır. Uzayı insan kategorisi için aşkın-aşkın, ölümsüzlüğü içkin-aşkın öteleme / değilleme varsayabiliriz.

Yazılım x uzay: Herkes ilk uzaya gidildiğinde bilgisayarlar da olduğu için, her hesaplamanın onlarla yapıldığını sanır ama NASA’da birçok hesap, bırakın cep hesap makinelerini, sürgülü hesap cetvelleriyle yapılırmış.

Olası Fenomen Örneklemeleri

Yazılım olmuş bir insanın neler hissedebileceğini, 27 Haziran 2005 tarihli güncemde şöyle dile getirmiştim:

“Bir insan olmaya alışmam 40 yılı aştığına göre, yazılım olmaya da alışmam epey sürerdi herhalde…

Bir insan olmaya alışmak ne demek?

Bir beden olmaya alışmak demek… Onun yeme, içme, temizlik gibi sürekli gereksinimlerini düzenli olarak yerine getirmeyi aksatmamak demek…

Bir zihin olmaya alışmak demek… Sevgi açlığım bana çok pahalıya mal oldu. 10 yıldır da yalnızlığa açım. Bu tür yüksek genlikli salınımlara alışmak demek.

Bir kültürde yaşamaya alışmak demek. 1960-2005 arasındaki alaturka kültür yeterince bela doluydu ama başka bir yerde de pek dertsiz kalabilmiş olacağımı sanmıyorum.

Bir yazılım olmaya alışmak ne demek?

Bunları hepsinin gitmesi ve boşluğa alışmak demek. Uyuyup uyanmayacaksın. Yiyip içmeyeceksin. Ne yapacaksın? Duracaksın. Hep duracaksın. Bir tür kötürümlük demek bu… Yine de ‘subroutine’ bir androidin aracılığıyla dış dünyada gezinip veriler toplayabilirsin.

Belirli bir süre insan olarak yaşadıktan sonra yazılım olmaya aktarılınca, insan özelliklerinin de bilgi belleğiyle birlikte aktarılacağı varsayılıyor. Her bilgi öğrenişimin eşleniği duygular da var. Kimi açtım, kimi mutsuzdum… O bilgileri kullandıkça bu duygular da her kezinde yeniden canlanır.

Yazılım olduktan sonra, bunların yavaş yavaş dönüşmesi daha mantıklı. Örneğin, bazı acılarımın anıları uzun süredir hiç canımı acıtmıyor. Kayıtlarımdan dolayı onun acı olduğunu biliyorum ama onu yaşamıyorum. Sanırım insan olmanın anıları da öyle yavaş yavaş boşalacak.”

Frederik Pohl’un Hiçi Üçlemesi’nin son cildi olan ‘Hiçi İle Buluşma’da bir insan aslının tıpatıp aynısı yazılım olur, en insansı huylarıyla birlikte. Ancak, başka bir zeki canlı türü olan bir Hiçi dişisi ise çiftleşemediği için enginleşir ve yazılımlaşır, onunla ilgili ayrıntılı bilgi verilmez. Bunların yanısıra, bir fizik ve bir psikoloji yazılımı da vardır.

William Gibson’ın ‘Sprawl Üçlemesi’nde ise üç ciltte toplam 4 insan yazılımlaştırılır ve 2 de bağımsız yapay zeka vardır. Bunlar dışındaki bir zeki canlı ile etkileşirler ama bunun ayrıntıları verilmez. İnsanlar sağ kalmak için donanımlara gereksinim duyarlarken, yapay zekalar zaten tüm dünyadaki donanmıları ele geçirmişlerdir.

Çıkış

İkinci Sanayileşme’nin temel  parametreleri şimdiden tanımlanmış durumda. Bunlara sürpriz yenilerinin girmesinden çok, buhar makinesinin yerini benzin motorunun alması türü dönüşümler beklenebilir. Dolayısıyla konunun kültürolojik argümantasyonları temelde bu metindeki düzlemde yürüyeceğe benziyor.

(Haziran 2005)

POPPER-FEYERABEND-CAPRA TRİYALEKTİĞİ


Bu 3 kişi, bilgi felsefesi ve tüm bilebilirliklerin bilimi, sanatı, düşünü olarak epistemolojinin bilgi alanında, 3’lü monolektikler ve sonrasında gelen diyalektikler yaratmıştır.

Onlara bir bakalım:

Monolektikler:

Karl Popper: Tam bir bilgi faşistiydi. Hem Hitler’in, hem Mc Carthy’nin epistemolojik muadiliydi. Açık toplumdan söz ederken kapalı toplum kurdu. Üstüne bir de zalimce bunu herkese empoze etti. (Koşutları Horkheimer ve Adorno’dur.)

Paul Feyerabend: Post-modernizmi bilime ‘ne olsa gider’ ile soktu. Bu, sanatta Warhol bayağılığıydı. Doğrusu ‘tüm ayrallar bilim yapabilir’ idi. Şerh: Özyaşamöyküsünde dürüstçe itiraf ettiği üzere o, yolunu yitirmiş biriydi. Aslında intihar edebilirdi (annesi öyle yaptı). O nedenle, kendisinin artı ve eksi puanlarını eksiltiyoruz.

Fritjof Capra: Bilime agnostizmi ve mistisizmi dayadı. Bilimcilerin bunları doğrudan deneyimlemesi bunların doğru olduğunu göstermez. Kaldı ki Stuart Kauffman ile karşılaştırınca, Capra neo-bilimci sayılamaz, sahte-bilimci kalır.

Diyalektikler:

Popper-Feyerabend: Özgürlük (bilimsel değil, beyinsel hepsi, duygu dahil, hatta içgüdü dahil).

Popper-Capra: Özgürlük. Her iki diyalektik de, aslında bilimin dinleştirilmesine karşı idi ama buna karşılığı da bir din yaptı.

Feyerabend-Capra: Bun ikiliyi (hakkında fazla bilgi sahibi olmadığımız) Feyerabend-Capra-Lacatos gibi üçlü de kurabilirdik. Epsilon aşkınlık olarak uygundular ama ne zaman ki kendileri paradigmalaşmayı kesinleştirdiler ve faşistleştiler. (Bu kaçınılmaz değildi ama yüksek olasılıklıydı, tıpkı Hitler-Stalin karşıtlığı gibi.)

Şimdilik (bir) triyalektik:

Popper-Feyerabend-Capra: ‘Bilimde Triyalektik Trilemma’ya ‘Sun Tzu - Konfiçyus - Lao Tzu Triyalektiği’ ile birlikte yeni bir epsilon-bir novum-paradigma eklediler. Yani, aslında kendileri yol kapayıcı iken, ‘ad absurdum’ ile yol açıcı duruma dönüştürüldüler.

Ve gelecek:

Yol açık. ABD-SSCB bitti. AB-ABD bitti. AB-SSCB bitti. Çin hepsine karşı oluşmakta ama kategorik tamlanmasına daha 25 yıl var.

Bilimin somut yüzü teknoloji tam gaz gidiyor. O nedenle saf bilimlere kimse dönüp bakmıyor. Çok şükür ki bakmıyor ve biz de Fermat’yı aşabiliyoruz, adamın biri on yıldan uzun bir süre tek başına uğraşıyor ve problemi çözüyor.

Sonsöz:

Bilinenleri bilmeyen biri, bilinmeyenlerin bilinemeyeceğini önesüremez.

İmza: Bir informatik-kognitif anarşist.

(6 Kasım 2007)

Sonlu ve Sonsuz


Tuhaf bir biçimde insan türü, düşünce evriminde problemler çözerken, kendine yeni açmazlar üreterek, yolunu tıkıyor ve ayağını tökezletiyor.

Örneklersek:

Sonlu ve sonsuz yalnızca 2 basit denklem:

1/0 = Sonsuz.

ve

1/Sonsuz = 0.

Oysa insan türü bununla yetinmiyor, sonsuza felsefede tümel, dinbilimde mutlak (Allah, Tanrı, Yehova, vd) diyor. Sonra da işin içinden çıkamıyor.

Sonsuzun göreli olmasına alışınmıyor. İnsankızı Evren’i illa ki sonlu veya sonsuz ikileminde görmek istiyor. Oysa ki topoloji, parametreleri, analitik matematikte ve ‘x-y-z-t’de olduğu gibi, karşılıklı birbirinden bağımsız (mutually exclusive) saymıyor. Evren’i de içinden yaşayarak bilgileştirebilmemiz için, onu böyle tasarlamamız daha uygun görünüyor. Yoksa, ‘Big Bang’den önce ne vardı?’ veya ‘Evren’in ötesinde ne var?’ gibi çocuksu sorulara takılıp kalıyoruz, hem de binlerce yıl boyunca…

Bunların yerine, Evren’in varsayımsal sonsuzluğunu göreli kabul edip, ondan başka neler olabileceğini tasarlayabiliriz.

Şu anda, yerleşmesi 2.000 yıl almış, değiştirilmesi de bir o kadar alacak olan, Aristo Mantığı’nı kullanıyoruz, yani düz mantığı. Ancak, nasıl ki Euclid Geometrisi’nden başka geometriler tasarlandıysa, Aristo Mantığı’ndan başka mantıklar da tasarlanabilir. Tasarlanması da gerekli, çünkü elimizdeki yetmiyor.

Burada tuhaf bir açmaz var: Her kültürel mod, özellikle bir yerzaman tanımında inanılmaz dar bakış açıları içerir. Nasıl ki bugün G-7 ülkeleri kendi bakış açılarıyla, aslında bunu hiç istemeseler de, insan türünü yok oluşa sürüklüyorsa, belli bir bilimin, felsefenin veya sanatın bakış açısı da, sabit kalmayı yeğleyerek, düşünceyi yok oluşa sürükler. Yani: Aslolan sürekli devrimdir.

Yine tarihte; bilimsel paradigmaların kritik eşikleri olduğunu, onlarca, kimi yüzlerce yıl olduğu gibi kalındığını, sonra birden sıçramalarla yeni paradigmatik söylem düzlemlerine geçildiğini görüyoruz.

Şimdi de, 1. Sanayileşme Batı Avrupa kültürel modunun boğuntusuna takılıp kalmış durumdayız. Diğer ülkelerde ve kültürlerde novum (yeni ve farklı) söylemler belirtisi henüz ortalıkta yok. Oysa, sonlunun ve sonsuzun yeniden ve bambaşka biçimlerde tanımlanması gerekli.

Örneğin, sonsuzun sonluya katlanabildiğini biliyoruz: Sonsuz öğeli bir dizinin toplamı sonlu olabiliyor. Biyolojide de kromozomlar, neredeyse sonsuz kimyasal reaksiyonu sonlu sayıda moleküller aracılığıyla gerçekleştiriyor.

Şimdilik; sonsuz sayıda sonsuzun, sonlu sayıda kritik eşikler biçiminde yeniden düzenlendiği bir topoloji arayışı içindeyim. Ters olan durum şu ki sinemanın doğrusal olmayan zamanlar tasarlatması gibi, bu yeni ve farklı tasarım da, matematikten bambaşka bir epistemolojik alanda gerçekleştirilebilir. Bunca bilgi beyaz gürültüsünde, bir epsilonu ıskalayabilmek mümkün, internette çok daha mümkün.

Örneklersek: Diyalektik var. Triyalektik var. Sapma: 2 ilgisiz tanım var. Sonra işin içine birden anarkolektik giriyor ve hakkında hiçbir kayıt yok, yalnızca adı var. Yolunu şaşırıyorsun.

İnsanoğlu evriminde bu aşamaya epeyi sonsuzu göreli kılıp aşarak geldi. Şimdi, yeni bir bilgisel Everest önünde, aşağıdan yukarıya ikircikli bir biçimde bakıyoruz, bunu oksijen maskeli mi aşmak daha evla, doğrudan paça kasnak girişmek mi daha evla diye…

Bildiğim, epeyi sonsuzu sonluya tuş ettim. Bu beni tuş etse de olur.

(5 Ekim 2006)

Tekilleşmenin Aksiyolojisi


Biz gelecekbilimciler geleceği biçimlendiririz. Ya da başka bir deyişle, bazı şeylerin olmasını veya olmamasını yeğleriz ve bu yönde etkide bulunmaya çabalarız. Geleceğin kendi kurallarına bağlı kalarak tabii ki. Geleceğin de tüm kuralları belli olmadığı için, tarihteki hiçbir liderin veya gelecekbilimcinin istediği sonuç alınamamıştır.

Bir de tarihi yapan kitlenin yaptığı, yani büyük sayılar kuramına göre, gerçekleşme olasılığı bire limitlenen olaylar vardır. Tekilleşme bunlardan birisidir.

Tekilleşme, sonrası öngörülemeyen değişimdir.

Aslına bakılırsa, biz geçmişte de bir tekilleşme yaşadık: Binlerce yıl süren Neolitik Devrim. Hepi topu on bin kişilik ve Anadolu’nun 1 ili genişliğinde bir alanda yerleşik yaşama başlayan 550. dedelerimiz bugünü ve koşullarını öngöremezdi.

Gelelim benim gelecekbilimime:

Dahi ve şizofren olduğum ve normaller de benim gibileri gömdüğü için, benim gibilerin yaşamasının mümkün olduğu bir gelecekbilim nasıl olabilir ile uğraşırken, birden kestirdiğim geleceğin ta kendisinin içinde buldum kendimi. Çok değil, 1-2 yıl için. Sonra yollar yeniden çatallandı ve yalpalandı. Ben yeniden yaşam-ölüm-ötedeyim.

Geleceği belirlemek benim için artık bir bakıma hem intihar, hem de cinayet.

Beni içerebilecek bir geleceğin artık olamayacağını görünce, düşmanlarımın da öleceği bir gelecek için beyin ağırlığımı kullandım. (Bu deneyin kobayları da insanlar oluyorlar.)

Tekilleşme, kendileri de G-8 üyesi olanlar tarafından öngörüldüğü ve tekilleşmenin bile G-8 çıkarlarını koruyacağı sanıldığı için,  bu işe (yani gelecekbilime) para yatıranlar, şimdilik tekilleşmenin olmaması için bir çabaya girişmediler. 2001-2011 döneminden sonra da, bir daha bunu becerebilmeleri çok zor olur.

Yani, olabileceği sanılan tekilleşmelerden G-8’e en zararlı olanı gerçekleşecek.

Uygarlıkları bitti. Bunun bedeli, yeni bir orta çağ ama barbar yanım bu çöküşten aşırı eğleniyor, üstelik öldürülme olasılığım giderek artarken...

Bence bu erdemli bir tavır. Aksiyoloji değerbilimdir, ahlaki değerlerle uğraşır. Erdem de bu değerlerden birisidir.

Yaptığımı erdemli bulacak, kendimden başka kimseyi tanımıyorum. Sizlerin de gösterdiği üzere, tüm dünya antropomorfik hümanist ve hümanizmler birbirini yok ediyor, geliyor böylelikle anti-hümanizm.

7 milyarı öldürecek atom bombası kullansam, yüreğim soğumaz. Bu nefret veya öfke değil, intikamdır ve intikam soğuk içilen bir şerbettir.

Yüreğim soğudu. Kendi ölümüme bile ayırtsızım. Bir zamanlar kıyasıya eleştirdiğim, o dahi-çirkin üst-burjuva kadın gibi (tam Fassbinder planı oldu).

Gelecekbilimi kuran Flechtheim önce komünistti, 1918 sonrasında Luxemburg’a ve Liebknicht’e  (belki de eski SSCB’de) olanları görünce, sosyal demokrat oldu ve ASDP’ye (SDP) uzun yıllar danışmanlık yaptı. Konuyu psiko-tarih yoluyla ondan yürüten Asimov ise, CIA hempası oldu.

Açıkçası, kendimi MİT elemanı olarak hayal edemiyorum. Konuyla  ilgili şirket kurucularından Manas, bana bir zamanlar sempati duymuşsa da, son yayınladığım 1.000 metinden sonra, benden ancak nefret edebilir, çünkü beni köleleştiremedi ve uyruklaştıramadı. (Malum, dahiler satın alınır ve ödül cezadan daha aptallaştırıcı ve cahilleştiricidir.)

Sonuç: Tekil bir gelecekbilimciyim: Kendisi bile olamamış (kimlik kazanmayı ve kendi varlığıyla özdeşleşmeyi reddetmiş) biriyim.

Bundan sonrası, cinayet ve intihar öte: 2 tekilliğin (biri bireysel, biri tarihsel) sentezinin ve/ya praksisinin sonucunu kimse bilemez. Zaten 1 tanesini bilmiyorlar.

Antipatiklik değil mi?:

Geleceği vakumladım ve boşalttım. Şimdi ve burada.

Gitmek isteyen gidebilir ve kalanlar bunu ağır ödeyecekler. Gördüğüm kadarıyla da, kimse gitmeyecek. Gitmeyip, toplama kampını boylayan Yahudiler gibi.

(2 Kasım 2011)

Varlık, Hiçlik ve Ma Dijitalektik, Fraktalektik ve Naturalektik’leri


Varlık artı birdir. Hiçlik sıfırdır. Ma (Japonca bir sözcük), eksi sonsuz varlıktır. Şerh: Sanal varlık olan, kök eksi varlık, tartışmadışı tutulmuştur.

Tüm bu ana başlangıç tanım konumları naturalektiktir. Oysa, küsurlu ve kırınımlı varlık, hiçlik ve ma’lar da olabilir.

Bir çocuğunu yitirmek genelde kişiyi tam varlıktan eksik varlığa indirger. Bu küsurlu veya tam da olabilir. Tam olursa, kişi intihar edebilir ya da zihin cesedi olarak sürebilir. Küsurlu olursa, sürekli yas durumundan, arada yaşam kilitlenmelerine kadar birçok küsurlu eksilme yaşanabilir.

Daha uzaktaki kişiler genelde küsurlu eksilme yaratır ve kişiliğin nerelerini ve nasıl oydukları fraktalektir.

Bir kitap yazmak genelde varlığı tam varlıktan çoğa yükseltger. Epsilon ila artı sonsuz arasılık, yazılan kitabın zaman içinde kazancağı zihinsel ve kültürel artı değerlere göre değişir. Ayrıca inebilir de, çıkabilir de.

Kitabın sayfa sayısı dijitalektik, konusu ve içeriği fraktalektik konusudur.

(3 Eylül 2009)