Tuhaf bir biçimde insan türü, düşünce evriminde problemler çözerken,
kendine yeni açmazlar üreterek, yolunu tıkıyor ve ayağını tökezletiyor.
Örneklersek:
Sonlu ve sonsuz yalnızca 2 basit denklem:
1/0 = Sonsuz.
ve
1/Sonsuz = 0.
Oysa insan türü bununla yetinmiyor, sonsuza felsefede tümel, dinbilimde
mutlak (Allah, Tanrı, Yehova, vd) diyor. Sonra da işin içinden çıkamıyor.
Sonsuzun göreli olmasına alışınmıyor. İnsankızı Evren’i illa ki sonlu
veya sonsuz ikileminde görmek istiyor. Oysa ki topoloji, parametreleri,
analitik matematikte ve ‘x-y-z-t’de olduğu gibi, karşılıklı birbirinden
bağımsız (mutually exclusive) saymıyor. Evren’i de içinden yaşayarak
bilgileştirebilmemiz için, onu böyle tasarlamamız daha uygun görünüyor. Yoksa,
‘Big Bang’den önce ne vardı?’ veya ‘Evren’in ötesinde ne var?’ gibi çocuksu
sorulara takılıp kalıyoruz, hem de binlerce yıl boyunca…
Bunların yerine, Evren’in varsayımsal sonsuzluğunu göreli kabul edip,
ondan başka neler olabileceğini tasarlayabiliriz.
Şu anda, yerleşmesi 2.000 yıl almış, değiştirilmesi de bir o kadar
alacak olan, Aristo Mantığı’nı kullanıyoruz, yani düz mantığı. Ancak, nasıl ki
Euclid Geometrisi’nden başka geometriler tasarlandıysa, Aristo Mantığı’ndan
başka mantıklar da tasarlanabilir. Tasarlanması da gerekli, çünkü elimizdeki
yetmiyor.
Burada tuhaf bir açmaz var: Her kültürel mod, özellikle bir yerzaman
tanımında inanılmaz dar bakış açıları içerir. Nasıl ki bugün G-7 ülkeleri kendi
bakış açılarıyla, aslında bunu hiç istemeseler de, insan türünü yok oluşa
sürüklüyorsa, belli bir bilimin, felsefenin veya sanatın bakış açısı da, sabit
kalmayı yeğleyerek, düşünceyi yok oluşa sürükler. Yani: Aslolan sürekli
devrimdir.
Yine tarihte; bilimsel paradigmaların kritik eşikleri olduğunu,
onlarca, kimi yüzlerce yıl olduğu gibi kalındığını, sonra birden sıçramalarla
yeni paradigmatik söylem düzlemlerine geçildiğini görüyoruz.
Şimdi de, 1. Sanayileşme Batı Avrupa kültürel modunun boğuntusuna
takılıp kalmış durumdayız. Diğer ülkelerde ve kültürlerde novum (yeni ve
farklı) söylemler belirtisi henüz ortalıkta yok. Oysa, sonlunun ve sonsuzun
yeniden ve bambaşka biçimlerde tanımlanması gerekli.
Örneğin, sonsuzun sonluya katlanabildiğini biliyoruz: Sonsuz öğeli bir
dizinin toplamı sonlu olabiliyor. Biyolojide de kromozomlar, neredeyse sonsuz
kimyasal reaksiyonu sonlu sayıda moleküller aracılığıyla gerçekleştiriyor.
Şimdilik; sonsuz sayıda sonsuzun, sonlu sayıda kritik eşikler biçiminde
yeniden düzenlendiği bir topoloji arayışı içindeyim. Ters olan durum şu ki
sinemanın doğrusal olmayan zamanlar tasarlatması gibi, bu yeni ve farklı
tasarım da, matematikten bambaşka bir epistemolojik alanda
gerçekleştirilebilir. Bunca bilgi beyaz gürültüsünde, bir epsilonu
ıskalayabilmek mümkün, internette çok daha mümkün.
Örneklersek: Diyalektik var. Triyalektik var. Sapma: 2 ilgisiz tanım
var. Sonra işin içine birden anarkolektik giriyor ve hakkında hiçbir kayıt yok,
yalnızca adı var. Yolunu şaşırıyorsun.
İnsanoğlu evriminde bu aşamaya epeyi sonsuzu göreli kılıp aşarak geldi.
Şimdi, yeni bir bilgisel Everest önünde, aşağıdan yukarıya ikircikli bir
biçimde bakıyoruz, bunu oksijen maskeli mi aşmak daha evla, doğrudan paça
kasnak girişmek mi daha evla diye…
Bildiğim, epeyi sonsuzu sonluya tuş ettim. Bu beni tuş etse de olur.
(5 Ekim 2006)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder