Biz gelecekbilimciler geleceği biçimlendiririz. Ya da başka bir deyişle,
bazı şeylerin olmasını veya olmamasını yeğleriz ve bu yönde etkide bulunmaya
çabalarız. Geleceğin kendi kurallarına bağlı kalarak tabii ki. Geleceğin de tüm
kuralları belli olmadığı için, tarihteki hiçbir liderin veya gelecekbilimcinin istediği
sonuç alınamamıştır.
Bir de tarihi yapan kitlenin yaptığı, yani büyük sayılar kuramına göre,
gerçekleşme olasılığı bire limitlenen olaylar vardır. Tekilleşme bunlardan
birisidir.
Tekilleşme, sonrası öngörülemeyen değişimdir.
Aslına bakılırsa, biz geçmişte de bir tekilleşme yaşadık: Binlerce yıl
süren Neolitik Devrim. Hepi topu on bin kişilik ve Anadolu’nun 1 ili
genişliğinde bir alanda yerleşik yaşama başlayan 550. dedelerimiz bugünü ve
koşullarını öngöremezdi.
Gelelim benim gelecekbilimime:
Dahi ve şizofren olduğum ve normaller de benim gibileri gömdüğü için,
benim gibilerin yaşamasının mümkün olduğu bir gelecekbilim nasıl olabilir ile
uğraşırken, birden kestirdiğim geleceğin ta kendisinin içinde buldum kendimi.
Çok değil, 1-2 yıl için. Sonra yollar yeniden çatallandı ve yalpalandı. Ben
yeniden yaşam-ölüm-ötedeyim.
Geleceği belirlemek benim için artık bir bakıma hem intihar, hem de
cinayet.
Beni içerebilecek bir geleceğin artık olamayacağını görünce,
düşmanlarımın da öleceği bir gelecek için beyin ağırlığımı kullandım. (Bu
deneyin kobayları da insanlar oluyorlar.)
Tekilleşme, kendileri de G-8 üyesi olanlar tarafından öngörüldüğü ve
tekilleşmenin bile G-8 çıkarlarını koruyacağı sanıldığı için, bu işe (yani gelecekbilime) para yatıranlar,
şimdilik tekilleşmenin olmaması için bir çabaya girişmediler. 2001-2011
döneminden sonra da, bir daha bunu becerebilmeleri çok zor olur.
Yani, olabileceği sanılan tekilleşmelerden G-8’e en zararlı olanı gerçekleşecek.
Uygarlıkları bitti. Bunun bedeli, yeni bir orta çağ ama barbar yanım bu
çöküşten aşırı eğleniyor, üstelik öldürülme olasılığım giderek artarken...
Bence bu erdemli bir tavır. Aksiyoloji değerbilimdir, ahlaki değerlerle
uğraşır. Erdem de bu değerlerden birisidir.
Yaptığımı erdemli bulacak, kendimden başka kimseyi tanımıyorum.
Sizlerin de gösterdiği üzere, tüm dünya antropomorfik hümanist ve hümanizmler
birbirini yok ediyor, geliyor böylelikle anti-hümanizm.
7 milyarı öldürecek atom bombası kullansam, yüreğim soğumaz. Bu nefret
veya öfke değil, intikamdır ve intikam soğuk içilen bir şerbettir.
Yüreğim soğudu. Kendi ölümüme bile ayırtsızım. Bir zamanlar kıyasıya
eleştirdiğim, o dahi-çirkin üst-burjuva kadın gibi (tam Fassbinder planı oldu).
Gelecekbilimi kuran Flechtheim önce komünistti, 1918 sonrasında
Luxemburg’a ve Liebknicht’e (belki de
eski SSCB’de) olanları görünce, sosyal demokrat oldu ve ASDP’ye (SDP) uzun
yıllar danışmanlık yaptı. Konuyu psiko-tarih yoluyla ondan yürüten Asimov ise,
CIA hempası oldu.
Açıkçası, kendimi MİT elemanı olarak hayal edemiyorum. Konuyla ilgili şirket kurucularından Manas, bana bir
zamanlar sempati duymuşsa da, son yayınladığım 1.000 metinden sonra, benden
ancak nefret edebilir, çünkü beni köleleştiremedi ve uyruklaştıramadı. (Malum,
dahiler satın alınır ve ödül cezadan daha aptallaştırıcı ve cahilleştiricidir.)
Sonuç: Tekil bir gelecekbilimciyim: Kendisi bile olamamış (kimlik
kazanmayı ve kendi varlığıyla özdeşleşmeyi reddetmiş) biriyim.
Bundan sonrası, cinayet ve intihar öte: 2 tekilliğin (biri bireysel,
biri tarihsel) sentezinin ve/ya praksisinin sonucunu kimse bilemez. Zaten 1
tanesini bilmiyorlar.
Antipatiklik değil mi?:
Geleceği vakumladım ve boşalttım. Şimdi ve burada.
Gitmek isteyen gidebilir ve kalanlar bunu ağır ödeyecekler. Gördüğüm
kadarıyla da, kimse gitmeyecek. Gitmeyip, toplama kampını boylayan Yahudiler
gibi.
(2 Kasım 2011)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder